Cunda/Ayvalık
Gezi “Yorum” Yazıları
“Hayattan kaçmak için değil, hayatı kaçırmamak için yola çık”
Sonbaharın en güzel yakıştığı yer “CUNDA”.
Sonbahar geldi, okullar açıldı, çılgın kalabalıklar ve “Selfi’ ciler” evlerine döndü. Sonbaharı şanına yakışır şekilde karşılayan Ayvalık ve Cunda sizi çağırıyor.
Hayat tarzıyla, mezeleriyle, rüzgârıyla, güneşiyle tepeden tırnağa Egeli bir kasaba Cunda. Cunda’ya bu mevsimde yolunu düşürecekler, bunaltmayan bir güneş, çılgın kalabalıklardan arınmış huzur dolu sokaklar, tatlı tatlı ürperten bir rüzgârla karşılaşacaklar. Öyleyse hadi! Taş evlerinde yeni bir güne uyanmanın, Arnavut kaldırımlarında koşuşan kedileri sevmenin, zeytinin yolculuğuna tanıklık etmenin, sakızlı kahvesini yudumlamanın tam zamanı.
Ayvalık’ın onlarca adası içinde yerleşime açık olan bir tek Cunda, nam-ı diğer Alibey Adası, 1964’te karayoluyla Ayvalık’a bağlandıktan sonra yarımadaya dönüşmüş. Ama adalara özgü ruhunu hâlâ koruyor. Küçük ama Türkiye’nin ilk “Boğaz Köprüsü” ile anakaraya bağlanıyor.
Cunda’nın tarihi dokusunun zenginliği göz kamaştırıyor. Adadaki yerleşimin geçmişi bundan 3500 yıl öncesine kadar uzanıyor. Osmanlı döneminde, Ortodoks Rumlar için önemli bir dini merkezmiş. Eskiden Rumların Kokulu ada (Moshinos) dedikleri Cunda’nın etrafı çam ve zeytin ağaçlarıyla dolu. Kilise ve manastırlar, adanın uzun tarihinin farklı renklerle dolu olduğunun ispatı. Vaktiyle adada çok sayıda kilise ve manastır varmış aslında; ancak bunlardan çoğu günümüze ulaşamadığından, neredeyse sadece isimleri bugüne kalabilmiş.
Taksiyarhis Kilisesi, adanın simgesi. Uzun yıllar bakımsız ve terk edilmiş durumda kalan kiliseyi benim gibi hatırlayanlar var ise bugünkü hali ile kıyaslamak imkansız. Geçmişi 1873 yılına uzanan Taksiyarhis Kilisesi’nin mermer işçiliği, tavan süslemeleri, ikonaları ve azize portreleri bir efsane. Günümüzde Koç Grubu tarafından restore edilen kilise, Rahmi Koç müzesine ev sahipliği yapmaktadır.
Kendine özgü sokakları ve eski Rum evleri, evlerin rengârenk kapıları, iskele boyunca sıralanan ünlü balıkçı lokantaları adanın karakterini belirleyen unsurlar. Geleneksel sivil taş mimarinin en seçkin örneklerinin bulunduğu Cunda’daki yapıların bir kısmı butik otel ve pansiyona dönüştürülmüş. Son dönem yenileme çalışmalarına hız verilmesiyle taş evler daha da görünür kılınmış.
Köprüyü geçip, ada merkeze dönmeden devam ettiğinizde eskiden metruk durumda olan yel değirmenleri bugün Coca-Cola CEO’su Muhtar Kent tarafından restore edilip “Sevim-Necdet Kent” kitaplığı olarak hizmet vermektedir. Hem değirmenleri, hem aileye ait kitapları görmek, hem de adayı ve karşıda Ayvalık manzarasını en güzel izleyeceğiniz tepede, bir kahve molası için kitaplığın cafe’si çok ideal.
Değirmenler’de moladan sonra sağ kol üzerinde yer alan yoldan devam ettiğinizde adanın ön yüzünden farklı, sessiz ve huzur dolu “Patriça” koyuna gelirsiniz. Temiz ve sığ sularında yüzme keyfi için ideal bir yer.
Yine Ada’nın batısında bölgenin en temiz denizi ve mavi bayraklı plajı ile Ortunç koyu yer alır. Bu koyda yer alan “Ortunç Hotel” fiyat/kalite dengesini sonuna kadar hak eden bir tesis. Sadece dinlenmek, sessizlik ve huzur isteyenler tercih edebilir.
Cunda’ya neden gidilir sorusuna cevap olarak uzun uzun pek çok madde sayabiliriz. Ama gelin kendimizi kandırmayalım. Cunda’ya en çok Rum müzikleri eşliğinde donatılan zengin sofralar, denize karşı şarkılı türkülü yenen lezzetli yemekler için gidiyoruz. Enfes zeytinyağlılar için, lidaki için, papalina için, kalamar dolması için, enginarlı karides için… Denizin kıyısında gün batımını izlerken yenilen deniz börülcesi, radika, enginar, sinarit, sübye ve birbirinden lezzetli mezelerin tadına bakmak düşüncesi bile Cunda’ya çekiyor insanları. Akşam saatlerinde, balıkçı lokantalarından birine uğrayıp adanın özel balığı “papalina”yı yememek olmaz; bu ufacık, kılçıkları ayıklanmadan yenen balığın tadı damağınızda kalacak. Yemek sonunda ikram edilen sakızlı kahve ve lor tatlısı iyi bir ikili oluşturuyor. Sakızlı dondurma ve çifte kavrulmuş lokmanın da mutlaka tadına bakmalısınız.
Cunda Adası demek biraz da aslında “Taş kahve” demek. Bazı mekanlar seni kendine çeker, adeta çağırır. Taş Kahvede onlardan biri. Yaklaşık 20 yıldır gelirim buraya, ne çok çay, kahve içtim, ne çok hayal kurdum vitray camlarına ve kocaman antika aynalarına bakarak. Şimdi yerli ve yabancı ziyaretçilerine ve talebe cevap vermek için büyüyor, sandalyeleri dışarı taşıyor. Siz birde kışın gidin. İçerde soba yanar, ada balıkçıları ve yerli köylüler tavla, dama oynar, sohbete, konuşulanlara doyamazsınız.
Sahil şeridinin bir arka sokağına geçerseniz, yeşil panjurları, kırmızı sandalyeleri ile sokak arasında “Vino şarap evini” göreceksiniz. Önündeki taşta “in vino veritas” yazar yani “Gerçek, Şaraptadır”. Deneyin, siz karar verin.
Güler Pastanesi bir ada klasiği. Vino şarap evinin hizasında. Bir birinden güzel kurabiyeler arasında seçim yapmakta zorlanacaksınız, biliyorum. Siz de benim gibi yapın ve hepsinden 1-2 tane seçerek bir kutu yapın ve soluğu çay eşliğinde yemek için taş kahvede alın.
Sevenler için Lokmacı Mustafa ve Saki’yi öneririm. Önündeki kuyruktan hemen bulursunuz.
Çok önceki yıllarda akşam yemeği deniz kenarında yenilir ve yer bulmak için gündüzden rezervasyon yaptırılırdı. Şimdi yürüyüş yolunun gerisine çekildi masalar. Sonbahar ve kış aylarında yer bulma sorunu şöminenin yanı ile sınırlı.
Bay Nihat, pahalı mı, evet pahalı. Değer mi, evet değer. Taze Girit otlarından “izvinya”nın, “istifno”nun en lezzetlisi burada. Çiçek dolması, deniz börülcesi bir harika. Deniz mahsulünün bu kadar çeşitlisini ve tazesini, usulünde pişmişini Türkiye’de bir başka balıkçıda görmeniz belki de imkânsız. Bir şeylerden kısın ve bir akşam yemeği için burayı seçin derim.
“Ayna Cunda “ Yeme, içme, oturma yeri. Adı ve “motto” su gibi güzel bir yer. Taş Kahvenin hemen arkasında eski bir rum evinin şık dekore edilmiş hali. Klasik yemeklerin dışında, birbirinden lezzetli yemekler, hem göze hem mideye hitap ediyor. Bir akşam burayı mutlaka denemelisiniz. Ayrıca yörenin en başarılı zeytinyağlarından “Kürşat” markasını buradan alabilirsiniz.
Cunda Gözde, adaya ait sabun, yöresel ürünler, zeytin, zeytinyağı almak için tercih edilecek güzel bir dükkan. (Sahibi Gözde Üniversite arkadaşım, gidecekler selam söyleyebilir)
Konaklama için favorim, “Nisi Hotel”.Taksiyarhis Kilisesi’nin hemen yanındaki bu otantik otel, tarihi mabetten ve yeşil bahçeden manzaralar sunmaktadır. Adanın kıyısı sadece 350 metre ötededir.
Cunda Fora Hotel ve Ortunç Hotel diğer birçok seçenek arasında benim kriterlerim açısından öne çıkanlar. Siz kendi zevkinize ve bütçenize göre konaklama alternatifi bulabilirsiniz.
Ayvalık demek arka sokaklar demek, kiliseden dönüştürülmüş birbirinden güzel camiler, antikacılar sokağı, peynirciler, zeytin ve zeytinyağcılar, deniz kenarında küçük kahveler, sarımsaklı plajı, şeytan sofrası ve elbette “Ayvalık Tostu” demek. Ayvalık merkezde eski Tansaş market yanında ki sokak içerisinde ilk dükkan olan “Avşar Büfe” en güzel tostu bulacağınız yer. Adından anlaşılacağı üzere Hülya Avşar resimlerinden hemen bulabilirsiniz.
Benim için özel bir yer Ayvalık ve “Cunda”. Özellikle sonbahar ve kış aylarında.
İş yaşamına nokta koyduğumda, bir gün Bozcaada dışında nerede yaşarım diye düşündüğümde aklıma sadece Cunda geliyor. Bu kararda “Taş Kahvenin” etkisi büyük. Kendisi bilmese de.
Cunda ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Sonbahar sona ermeden seni dinleyip ilk fırsatta gideceğim. Kalemine sağlık dostum. Sevgiler
Teşekkürler Ergün.
Gezmeye çok vakit ayıran insan portresi yerine dolap beygiri gibi iş peşinde geçiyor vaktim ama bu sayfayı okudukça gezmeye daha çok vakit ayırmanın zamanı geldide geçiyor diyorum artık eh nasıl olsa rehberi buldum gerisi bana kalmış…
Ömer, geç kalmadan yap arkadaşım.
Daha önce gittim ancak senin yorumların ve fotoğrafların ile en yakın zamanda yine görmek isteği oluşturdun, eline sağlık.
Çok sevindim Aslı. Teşekkürler, selamlar.