Foça/İzmir sahil şeridinin mütevazi güzeli
“Karataş’a bir kez ayak basan
Foça’dan ayrılamazmış derler
Foça’da sizi bırakmaz zaten
Kalbinizle bastıysanız eğer”
Ataol Behramoğlu
Foça hakkında çok fazla bir şey bilmeden ilk kez geliyorsanız, sessiz sakin bir Ege kasabası izlenimi edinirsiniz. Oysa Foça bundan çok daha fazlasını gizlemiştir içinde. Sizin keşfetmenizi bekler. Mitolojiye, destanlara konu olmuştur. Bugünkü Foça, İonya’lıların 12 antik şehrinden birisidir. Tüm Akdeniz’i etkisi altına almış kahraman denizcilerin yurdudur burası. Akdeniz Foklarının yaşam alanıdır Foça. Denizcilerin aklını alan sesleriyle “Siren kayalıklarına” ev sahipliği yapar.
Foça, İzmir’in kuzeyinde yer alan bir sahil kasabasıdır. Çanakkale yönüne doğru gittiğinizde İzmir- Foça arası yaklaşık 60 km olup, araba yolculuğu ile 1 saatte rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz.
Yazıda çoğunlukla Foça olarak bahsedeceğim yer aslında “Eski Foça” olacak.
Tarihin babası olarak bilinen Herodot’un Foça hakkında dediği gibi “En yüce gök kubbenin altında ve dünyanın en güzel ikliminde kurulmuş.”
Foça’ya geldiğinizde, sizi meltem ile içinize dolan mis gibi deniz kokusu karşılar. Balıktan dönen tekneler, ağ toplayan balıkçıları karşılar. Masmavi gökyüzünde her daim uçan martıları, balıkçıların tok gözlü iri kedileri karşılar.
Foça’ya geldiğinizde, Ege’nin hoşgörülü, kalender, geniş gönüllü hayattan keyif alan ama aynı zamanda muzip ruhunu her köşesinde hissedersiniz. O kadar muziptir ki, Foça belediyesinin amblemi bile sevimli bir fok kafasıdır.
Foça, İzmir sahil şeridinin mütevazi güzelidir. Dalgaların salındığı mavi bir deniz, coğrafyasının ölçüsüz girinti çıkıntıları ve adacıklarıyla, biraz incir, mandalina, karadut ama illaki zeytinin yurdudur.
Foça’ya gelmek birazda eski Rum evlerinin denize açılan sokaklarında kaybolmaktır. Orijinal Rum mimarisini yansıtan taş binalarda restorasyon çalışmaları hız kazanmış. Kayıtlı 180 tarihi binadan, 150’si son dört yıl içinde restore edilmiş. Tam birinin fotoğrafını çektim derken, daha güzeli sizi bekliyor olur.
Foça, her kıvrımı ayrı bir kumsal saklayan romantik bir sahil kasabasıdır. Kaç yerimiz kaldı ki böyle. Evinizin, otelinizin, çay bahçesinin önünden, yürüyüş yolundan ya da istediğiniz her yerden denize girebilirsiniz. Aracınızla arka koylara gidin şahane kumsallar göreceksiniz. Eski Foça-Yeni Foça arasında yolculuk yaparken nefes kesen bir manzara ve birbirinden güzel koylar sizleri bekliyor olacak.
Foça, Türkiye’den 2012 yılında ilk yeryüzü pazarı (Earth Market) hakkını kazanan yüz akımızdır. Yeryüzü pazarları, hızlı yaşam temposuna karşı bir duruş geliştirmek ve yok olmaya yüz tutmuş yerel yeme- içme alışkanlıklarını korumak amacıyla 1989 yılında İtalya’da başlatılan “Slow Food” hareketinin bir parçası. Taksi duraklarının karşısında, Turizm danışma bürosunun önündeki küçük meydanda kuruluyor.
Foça’nın sokakları gündüz ızgara balık kokar, akşamları da bolca anason. Hem de balığın en tazesi, en lezzetlisi. Hey yerde yiyemeyeceğiniz kaya barbun, topan kefal, kupez birkaç örnek.
Masaya Ege’nin zeytinyağı, limon ve tuz ile tatlandırılmış birbirinden lezzetli otları eşlik eder. İstifno, sirken, turpotu, cibes, arapsaçı, radika, aspariçe mevsimine göre daha niceleri.
Büyük deniz tarafında Fokai restoran, küçük deniz tarafına geçtiğinizde Liman, Deniz, Sahil, Celep restoranlarında keyifli bir akşam yemeğinize, güneşin kale manzarasında batışı eşlik eder.
Bu manzaraya genellikle rakı yakışır ama madem Foça’dayız, kökleri antik çağlara dayandırılan, mübadele sonrası yok olma noktasına gelen, 2003’ten sonra yeniden dikilmeye başlanan “Foça Karası” üzümünden bir şarap da yakışır diye düşünüyorum.
Foça mutfağının en güzel ve en özel lezzetlerini bulabileceğiniz, klasik balık yemeklerinin dışında önereceğim diğer yer ise “Kuzina Foça” lokantası. Burayı işleten Deniz Hanım, Rum dostlarımızdan bize miras kalan lezzetleri de yaşatmaya çalışıyor. Topan Kefal ile yaptığı “Kakavya” yemeğinin lezzetini ve kokusunu bunları yazarken de almaya devam ediyorum.
Kuzina Foça’ya farklı lezzetler arayanlar sabahları alternatifli kahvaltı seçenekleri için, öğlenleri nefis zeytinyağlıları tatmak içinde gidebilir. Sahildeki balık pazarı ve Migros’un hemen yan tarafında yer alıyor.
Sonbahara doğru bollaşan daha önce yediğim, Kupes balığı (Gopez, Kupa, Kupez) ile yapılan “Yoğurtlu Kupes” tüm önyargıları yıkmaya değecek bir lezzet. Yoğurt ve balık birbirine yakışıyormuş diyeceksiniz.
Foça balık pazarında her sabah 9:30 gibi başlayan “Balık Mezatı” görülmeye değer. Balıkçıların yakaladığı balıklar türlerine göre ayrılıp, kiloları belirlendikten sonra mezatı yöneten kişinin fiyatı söylemesi ile başlıyor. Akşam yemeğine kalacaksanız korkmayın artırın fiyatı.
Foça’da tarihi evlerin butik otele dönüştürülmüş güzel örnekleri görülebilir. Buralarda tarihi dokuyu hissederek, yaşanmışlıkları düşünerek huzurlu ve keyifli birkaç gün geçirmenizi öneririm.
Konaklama için Foça’da birkaç alternatif vermem gerekirse, Lola 38, Ayshe, Foçantique, Antik ve Bülbül yuvasını öncelikli sayabilirim.
Foça, günübirlik tekne turları için oldukça cazip bir yer. Araç ile gidemeyeceğiniz harika yerler göreceksiniz. Her gün 11:00-17:00 arası tekne turları mevcut. Yapılacaklar listenize eklemenizi öneririm. Sadece “Siren Kayalıklarını” görmek için bile gidin derim.
Siren kayalıkları, ilk defa Homeros’un Odysseia destanı ile karşımıza çıkar. Homeros’un Odysseia destanında, kral Odysseus’un Truva savaşından dönüşü anlatılır.
Savaş biteli 10 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen, İthaka kralı Odysseus yurduna dönememiştir. Yıllardır bir adada tutukludur. Tanrılar sonunda yurduna dönmesine izin verirler. Odysseus, on iki gemisi ve yoldaşlarıyla yola çıkar, üç yıl denizlerde zorlu mücadeleler verir. Ve yolları Foça’ya, Siren kayalıklarına düşer. Sirenler, geniş kanatlarıyla kuş vücutlu ve çok güzel kadın başlı yaratıklardır. Esrarengiz sesleri, en güzel müzik mırıltıları ve şehvetli inlemeleriyle erkeklerin akıllarını başlarından alırlar. Gemicileri çılgına çevirirler, gemileri parçalanan gemiciler sirenlere yem olur. Büyücü Kirke, Odysseus’u siren kayalıklarından geçmemesi için uyarır, Odysseus onu dinlemez, kendini gemisinin direklerine sıkı sıkıya bağlatır, tayfalarının kulaklarını balmumuyla tıkatır, sesleri tek duyan olarak tabii çılgına döner, ama tayfa onun duralım, kalalım emrini duyamaz, olağan tempolarıyla kayalıklardan süzülür geçerler.
Foça ülkemizde koruma altına alınan 12 “Çevre Özel Koruma Bölgesinin” içerisinde yer almaktadır. Doğal güzellikleri açısından bu durum oldukça önemlidir. Bu unvanı almasını sağlayan en önemli etken adını aldığı Akdeniz foklarıdır.
Foça’dan dönüş yolunda, 5 km içeriye doğru girin ve tarihi Kozbeyli köyüne uğrayın. Mübadeleye kadar Rumlar ile Türklerin kardeşçe yaşadığı 700 yıllık bu köyün sokaklarında gezin.
Ama Kozbeyli’ye asıl geliş nedeniniz kahvenin en doğal hali “Dibek kahvesi” içmek olsun. Dibek, kahvenin pişirilme yöntemi değil, kahvenin dövülme şekli.
Köy meydanında giderek yok olmakta olan bir kültürü yaşatmaya çalışan Şakir Yalavaç’ın işlettiği “Şakir’in Dibek Kahvesi” ne uğrayın. 1935 yılında açılmış bu kahvehaneyi 1994 yılından bu yana Şakir amca işletiyor.
120 yıllık taş dibeklerde siz kendi kahvenizi dövün ve onu pişirmesini isteyin. Koyu kıvamlı yağını kaybetmeden pişen kahve, kokusu lezzeti ve aroması ile bugüne kadar içtiklerim arasında en iyisi diyebilirim.
Foça, arkeolojik ören yerleri, tarih boyunca birçok medeniyetin izlerinin görülebildiği, uzun yıllar Rum ve Türklerin bir arada yaşadığı çok kültürlü ve katmanlı oluşuyla da ilgiyi hak eden bir yer.
Şimdi gelin bir de bu bakış açısı ile meraklıları için Foça’da tarihi kısa bir gezintiye çıkalım.
PHOKAİA;
Foça’nın karşısında yer alan Orak, Fener ve İncir adaları aslında Foça’yı doğal bir liman konumuna getirmiş. Tarihte “Phokaia” adını da kenti çevreleyen adalarında yaşayan foklardan almış. Zamanla Phokaia ismi Foça’ya dönüşmüş.
Foça’da yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulara göre ilk yerleşim tarihi M.Ö. 2000’e kadar gidiyor. Dor istilasından kaçan halklar özellikle Anadolu’nun batısına yerleşmişler. Bu halklardan olan Aioller tarafından M.Ö. 11. yy’da kurulmuş olan Foça’ya, M.Ö. 9. yy’da İonlar yerleşmiş ve kentin etrafında 5 km uzunluğunda bir sur inşa etmişler.
Foça’da ilk arkeolojik kazıların başlama tarihi oldukça eski. 1913-1920 arası Fransız Felix Sartiaux başkanlığında yapılan ilk dönem kazılarından sonra, 1952-1955 arası ikinci dönem kazılarını Türk arkeolojisinin en önemli ismi “Ord.Prof.Dr. Ekrem Akurgal” gerçekleştiriyor.
Ekrem Akurgal İzmir ve çevresinin özellikle “Smyrna” antik kentinin ortaya çıkartılmasındaki katkılarıyla ismini anmadan geçemeyeceğim birisi. Bugün hala Ege Üniversitesi öncülüğünde kalenin üzerinde “Athena tapınağında” kazı çalışmaları devam etmektedir.
Foça’dan Marsilya’ya;
Tarihin babası Heredotos Phokaia kenti için, “M.Ö. 700’lerde denizcilikte büyük başarı kaydeden, 50 kürekli ve 500 insanı taşıyan teknelerle Akdeniz’de ulaşımı, ticareti sağlayan kent” demiştir.
Denizcilikte ve tekne yapımında çok başarılı olan eski Foça’lı halk, bugün hala şehir olarak varlığını devam ettiren Akdeniz’de 20 civarında koloni kurmuşlar. Bunlar arasında Fransa’dan Marsilya, Nice, Antibes, İtalya’dan Velia, Pestum, Korsika’da Alalia, İspanya’da Ampurias, Tartassos gibi. Ülkemizde Çanakkale Boğazında Lampsakos (Lapseki), Karadeniz kıyılarında Amisos (Samsun) kentlerinin kurulmasında önayak olmuşlar.
Fransa’nın güney sahilinde yer alan Marsilya limanında pirinç bir plaket üzerinde şunlar yazıyor “Bu şehir M.Ö. 600 yılında Anadolu’dan gelen Phokaia’lılar tarafından kurulmuştur.”
2009 yılında orijinaline benzer şekilde yapılan “Kybele Gemisi” enstalasyonunu liman boyunca yapacağınız gezi sırasında görebilirsiniz.
Foça’da başka neler görebiliriz;
-Pers Anıt Mezarı; Tarihte bu kadar önemli bir kent olan Foça’nın diğer uygarlıkların ilgisini çekmemesi düşünülemez bile. Perslerin bu topraklara kadar geldiğinin tek örneği bugün Foça’ya 7 km kala taş ev ya da taş kule denilen bu anıt mezardır.
-Yel Değirmenleri; Foça’nın Top Dağı tepesinde bulunan tarihi üç adet değirmenin onarım çalışmaları devam ediyor. Günümüzde bu üç adet eski değirmenin sadece bir tanesinin dış bölümleri tamamen restore edilmiş. Gün batımını en güzel izleyeceğiniz yerlerden biriside burası.
-Antik Tiyatro; Yel değirmenlerinin alt kısmında bulunan Foça antik tiyatrosu, Anadolu’nun en eski tiyatrosu olma özelliği taşıyor.
-Athena Tapınağı; Sahildeki Migros’un yanından yukarı çıktığınızda kalenin üst kısmında yer alan kazı alanına ulaşıyorsunuz. Burası Ion dünyasının en eski tapınaklarından biri. Yapımına MÖ 6. yy’da başlanmış tapınak, Zeus’un çok sevdiği kızı Athena’ya ithaf edilmiştir. Foça Athena Tapınağı’nın yeri Ord. Prof. Ekrem Akurgal başkanlığında yapılan ikinci dönem kazılarda saptanmış olup, tapınakla ilgili sütun tamburları ve altlığın yanı sıra pişmiş topraktan yapılmış tapınak süsleri de çıkarılmıştır. Kazı çalışmaları halen devam etmektedir.
-Kybele Açık Hava Tapınağı; Kybele Anadolu’da yaşayan uygarlıkların taptığı ve adaklar adadığı tanrıçadır. Kutsal alanın yaslandığı kayalık üzerinde sur duvarları bulunmaktadır. Tapınaktaki kayaya oyulmuş adak havuzunda, denizci fenerlerinin konulması için yapılan küçük nişler vardır. Bu küçük nişler denizcilerin burada tapındıklarını gösteren bir işarettir.
-Su Kemerleri; Günümüze kadar sağlam ulaşan kalıntılardan biriside tarihi su kemerleridir. Eski Foça’da yer alan tarihi su kemerlerinin 20. yy’ın başlarına kadar kullanıldığı söylenmektedir. O döneme kadar şehrin içme suyu ihtiyacının büyük bir bölümünü karşılayan kemerin yapımına dair net bir bilgiye ulaşılamamakla birlikte Orta Çağ’da yapıldığı tahmin edilmektedir.
-Osmanlı Mezarlığı; 16. yüzyıldan başlayarak 19. yüzyıl sonlarına kadar uzanan bir zaman dilimi içerisinde gömüye açık olduğu anlaşılan yerde bölgedeki Osmanlı tarihi ortaya çıkartılmaya çalışılıyor. Çevre düzenlemesi çalışmalarının büyük ölçüde tamamlandığı görülmektedir.
Foça’nın tarih sahnesindeki macerası efsanelerin yeryüzünde hüküm sürdüğü zamanlara kadar uzanıyor.
Tarihi, doğası, denizi ve yemekleri ile Foça, gelenlerin ayrılmakta zorlandığı, ayrılmamak için bin bir bahane bulduğu, insanların yeniden gelmek için fırsat yarattığı, klasik turizm tuzağına düşmemiş güzel İzmir’in en özel yerlerinden bir tanesi.
Son söz; Rivayet odur ki, Foça’da bir Karataş vardır. Her kim ki Foça’ya gider ve o Karataş’a basarsa, Foça’dan bir daha kopamazmış. Gelin ve Foça’ya ayak basın, belki de o şanslı kişi sizsiniz.
güzel bir yazı olmuş. bilgi ve resimler harika elinize sağlık.
Çok teşekkürler.
İnsanın burnunun dibindeki güzellikler hakkında yeni şeyler öğrenmesi ve içinde taptaze bir merak uyanması ne kadar güzel bir şey… Dünyada o kadar çok izlenecek film, okunacak kitap, gezilecek yer var ki insan, hayatı boyunca birçoğunu yapamayacağı için üzülüyor. Romalılar bu durumu ‘Ars longa, vita brevis’ diyerek özetlemiş. Yani ‘Sanat uzun, hayat kısa’ kısacık hayatlara belki gidemeyeceğimiz yerleri anlattığınız için her şeyden önce kendi adıma teşekkür ederim…
Çok Teşekkürler Batuhan Bey.